15 Temmuz 2008 Salı

Dünyayı kurtarmak için sadece 5 yıl kaldı...

16.05.2007 Ntvmsnbc

İklim değişikliği felaketinin eşiğindeki dünyayı kurtarmak için sadece 5 yıl kaldığı belirtildi.

Dünya Doğal Hayatı Koruma Fonu (WWF), dünyanın iklim değişikliği felaketine uğraması için 5 yılın bulunduğunu belirterek, hükümetlere, karbon emisyonlarını azaltarak gidişatı tersine çevirmek için harekete geçmeleri için 2012’ye kadar zamanları olduğu uyarısında bulundu.

Sky News’un internet sitesindeki habere göre, kuruluşun yetkililerinden James Leape, “olumlu değişikliğin tohumlarını ekebilmemiz için küçük bir zaman dilimimiz var ve bu süre önümüzdeki 5 yıl” diyerek bu süreyi heba etmemek gerektiğini belirtti.

WWF’nin “2050 İçin Vizyonlar” raporunda, hükümetler bunu yapmazlarsa “gelecek kuşakların, harekete geçme yeteneksizliğinin yol açtığı güçlüklerle yaşamak zorunda kalacakları” belirtildi.

WWF’nin İngiltere iklim değişiklikleri programı sorumlusu Keith Allott da iklim değişikliğinin çapının göz korkutucu olmasına karşın, acilen harekete geçilmesi halinde bu gidişatın durdurulabileceğini söyledi.

10 yıl içinde 1500 bitki türü yok olabilir


14.07.2008 Ntvmsnbc


Küresel ısınma böyle devam ederse 10 yıl içinde 1500’e yakın bitki türü yok olacak.
Uzmanlar uyardı... Küresel ısınma nedeniyle son 20 yılda, 13 bitki türü tamamen yok oldu.
Isınmanın bu hızla devam etmesi halinde ise 10 yıl içinde 1500 bitki türü tehlike altına girecek.
Uzmanlara göre, insanlar bilinçlendirilmeli, ülkeler de çeşitli önlemleri bir an önce uygulamaya koymalı.

13 Temmuz 2008 Pazar

Bunları biliyor musunuz?


Kaynak:www.cevreciyiz.com
Bunları biliyor musunuz?
Küresel ısınma nedeniyle 2080'e kadar 200 - 600 milyon insanın açlık çekebilir, 1,1 - 3,2 milyar insanın da susuzluktan etkilenebilir.


Yurdumuzda doğal olarak bulunan 9000 bitki türünden 3000'i sadece Türkiye'de yaşıyor.


Ülkemizde yaşayan hayvan türü sayısı tüm Avrupa kıtasında yaşayan hayvan türlerinin 1.5 katı.


Ülkemizde doğal olarak yaklaşık 120 memeli, 450 kuş, 13 sürüngen, 350 balık türünün yaşamakta ve 15 memeli,


Dünyanın büyük kuş göç yollarından ikisi Anadolu’dan geçiyor.


Ülkemizdeki toprakların üçte ikisinin su veya rüzgar erozyonu etkisi altında.


Her yıl 1 cm. kalınlığında ve Kıbrıs Adası büyüklüğünde toprağımızın erozyonla yok oluyor.


Bir ton kullanılmış beyaz kağıt, geri kazanıldığında 16 adet çam ağacının,


Geri dönen her bir ton cam için yaklaşık 100 litre petrol tasarruf edilmiş olur.


Türkiye'de yaklaşık yılda 1 milyon ton kağıtla gereksiz yazışma yapılıyor.


Otomobilinizi hortumla yıkadığınızda yaklaşık 550 litre su harcamış olursunuz.


Bir cam şişe doğada 4000 yıl, plastik 1000 yıl, sakız 5 yıl, bira kutusu 10-100 yıl, sigara filtresi 2 yıl süreyle yok olmaz.


Büyük bir kayın ağacı, 72 kişinin 1 günlük oksijen ihtiyacını karşılar.


Dünyadaki mevcut suların ancak % 1'i kullanılabilir.


Dünya yüzeyinin % 6’sı çölleşmiş, % 29'u çölleşmek üzere.



Kaynak:www.cevreciyiz.com

Kıyamet, biyolojik istila ile gelecek...


Kıyamet, biyolojik istila ile gelecek 08.01.2007

HürriyetBilim adamları, insanlığı ve dünyayı yakın gelecekte bekleyen en büyük tehlikenin kolay para kazanma hırsı ve 'daha verimli oldukları' gerekçesiyle ithal edilen bitki ve hayvanların yol açtığı 'biyoistila' olduğu uyarısında bulundular.


NEWSWEEK Dergisi, son sayısında "biyoistila tehdidi"ni kapak konusu yaptı ve geldikleri yerde önü kesilemez bir şekilde doğayı yok eden canlı türlerinin binlerce yeni hastalığın ortaya çıkmasına da neden olduğunu vurguladı.


İYİ PARA KAZANMAK

Newsweek’in haberine göre, birkaç yıl öncesine kadar dünyanın en güzel sahillerine sahip Brezilya, şimdi kumları kaplayan milyonlarca dev Afrika salyangozu ile mücadele ediyor. Afrika salyangozları, 19 yıl önce 1988’de ekonomiye katkı olması amacıyla bir kasa dolusu ithal edilmişti. Brezilyalı salyangoz üreticileri, kısa sürede bir kiloya ulaşan ve her bir seferinde 2 bin yumurta veren dev Afrika salyangozlarını büyük bir keşif ve mucize olarak değerlendirerek ithal etmiş ve tüm dünyaya ithal ederek iyi de para kazanmışlardı.


DOĞAL DÜŞMANI YOK

Ancak doğal düşmanlarının bulunmadığı ortamda kısa sürede çoğalan dev salyangozlar, fare artıklarından, çöplere varıncaya kadar her şeyi yemeye başladılar. Fare artıklarından alınan parazitler ise, içme suyu ve bitkiler aracılığıyla insanlarda menenjitin en ölümcül türlerini insanlara bulaştırıyor. Önce bir eyalete gelen salyangozlar, şimdi Brezilya’nın 27 eyaletinin 23’ünü kaplamış durumda. Her yerde ortaya çıkan salyangozlar, kendilerini yiyen fareler üzerinden tahıl ürünlerine binlerce Afrika kökenli bakteriyi bulaştırmış durumda.


İçme suyuna da karışan salyangozların yarattığı tahribatın büyüklüğü maddi olarak hesaplanamıyor. Brezilyalılar, şimdi yeri geldiğinde bitkileri yakarak, yeri geldiğinde de sulara ve çevreye zehir atarak salyangozlardan kurtulmaya çalışıyor. Ancak bilim adamları iş işten geçtiğini belirtiyor.


KÜRESELLEŞMENİN ZARARI

Cornell Üniversitesi öğretim görevlilerinden biyoloji uzmanı David Pimentel, bulundukları doğal ortamlarda, düşmanları olması nedeniyle kontrollü bir şekilde çoğalan binlerce tür hayvan ve bitkinin, ithal edildiklerinde, yeni geldikleri ülkelerde dengesiz bir şekilde çoğaldığına dikkat çekiyor. "Verimliliği yüksek" diye gerekçesiyle ithal edilen tahıl ve bitkilerin de milyonlarca farklı bakteri ve mikrobu beraberinde getirdiğine dikkat çeken Pimentel, "biyoişgal"in küreselleşmenin yan etkisi olduğuna dikkat çekiyor.


Arizona Üniversitesi çevre ekonomisti Charles Perrings ise, biyoişgal tehdidinin büyüklüğünün tahmin bile edilmediğini belirterek "Küreselleşmenin kaçınılmaz sonucu, maalesef tam bir kıyamet senaryosu" yorumunu yapıyor. Biyo-işgalcilere karşı yılda 120 milyar dolarYapılan araştırmalara göre ABD, biyo-işgalcilerin neden olduğu tarım ürünlerindeki yeni hastalıklarla mücadele için her yıl 120 milyar dolar harcıyor. Sadece ABD’de her yıl 50 bin yeni bitki hastalığı ortaya çıkıyor.


Hindistan, İngiltere, Avustralya, Güney Afrika ve Brezilya’da tahıl ve bitki hastalıklarına geçen yıl 228 milyar dolar harcadı. Biyo-işgalcilerin zararları, fakir ülkelerde doğanın yok olması, tarımın yapılamaması ve açlık olarak ortaya çıkıyor.


Biyo-işgalciler, uzun yıllar uykuda da kalabiliyor. Güney Afrika Cumhuriyeti’nden bir yüzyıl önce bir avuç tohum olarak İngiltere’ye getirilen kırmızı ve sarı renkte çiçek açan özel bir çim, küresel ısınma sonucu iklimin yumuşamasıyla aniden ortaya çıktı. Güney Afrika çimi o kadar hızlı yayıldı ki, İngiltere’nin güneyindeki birçok bölgeyi tamamen kapladı. İngiliz bilim adamları, her yerde biten bu yeni çimi şimdi nasıl yok edeceğini düşünüyor.


ABD’nin Hawaii Adaları ise, iki yüzyıl önce adaya farelerle mücadele için getirilen yılanlarla bir türlü baş edemiyor.


Filipinler’in, sivrisineklerde mücadele için getirdiği balıklar ise, göl ve sahilleri kaplamış durumda. Neredeyse deniz ve akarsulardaki tüm balıkları yok eden sivrisinek katili balıklar içen Filipinliler, şimdi tüm canlıları yok etme pahasına sularını zehirliyor.


Çin, ülkeye gelen Amerikan güvesinin yok ettiği 1.3 milyon rektar bambu ve ormanlık alanı nasıl kurtaracağını düşünüyor. Çinlilerin bu yılki karabasanları ise, Filipinliler gibi sivrisinekle mücadele için ithal ettikleri kontrolden çıkan egzotik balıklar.

"Environmentalism"





































4 Temmuz 2008 Cuma

"Biz ne yapabiliriz?" - Sami Kohen'in yazısı

6.02.2007
ÖNCEKİ gün BM'ye bağlı "İklim Değişikliği Paneli"nin küresel ısınma konusundaki raporuyla ilgili yazımıza okurlarımızdan bir hayli tepki aldık.Yazıda Türkiye'de çevre sorunlarına pek az ilgi gösterildiğinden yakınmış, küresel ısınmadan dolayı bütün dünyayı olduğu gibi bizi de bekleyen felaketlerin önüne geçmek için, devletin yanı sıra, bireylere de görevler düştüğünü belirtmiştik.Bazı okurlarımız, rapordaki tespitlerden kaygı duymakla beraber, şu soruları soruyorlar: "Küresel ısınmaya biz mi sebep oluyoruz? Bunun sorumluluğunu taşıyan zengin ülkeler düşünsün"... "Türkiye'de hükümet, belediyeler bu olaylara kayıtsız iken, millet kendi başına ne yapabilir?.."BBC Türkçe yayınında dinlediğimiz şu haber sanırım bu soruları yanıtlıyor.İngiltere'nin 1000 nüfuslu Ashton Hayes köyünde, Garry Charrock adında bir fert, çevre sorunları konusunda duyduklarının etkisiyle, kendi küçük topluluğunda bir hareket başlatmaya karar veriyor. Köy halkını bir toplantıya çağırıyor. Aldığı destekle Chester Üniversitesi'nin uzmanlarını devreye sokuyor. Köy halkı uzmanların tavsiyelerine uymaya başlıyor. Sonuç: Bu köyde şimdi "bireyler" daha az elektrik tüketiyor, bisiklet kullanıyor, evlerinde ısı kaybını önleyen sistemler kuruyor, damlara güneş panelleri konuyor, vesaire... Garry Charrock şöyle diyor: "Köyümüzde iklim değişikliğinden endişe duyan çok kimse vardı. Herkes, hep birlikte çalışınca, her şey kolaylaştı"...

Herkese vazife...
BM raporu vesilesiyle çeşitli yayınlarda tüm ülkelerde vatandaşların yapabileceklerinin listeleri yer aldı. Ancak bunların uygulanması için herkesin küresel ısınma denilen olgunun yarattığı tehlikenin bilincinde olması, "Bunu önlemek bana mı düştü?" veya "Bize evvel Allah bir şey olmaz" zihniyetinden kurtulup harekete geçme kararlılığını göstermesi lazım.Türkiye gibi, küresel ısınmaya yol açan sera gazları emisyon oranı yüksek olan bir ülkede, halkın bu yönde eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi büyük önem taşıyor. Bunu kim yapacak? Devlet, eğitim kurumları, sivil toplum örgütleri, medya, meslek kuruluşları, siyasi partiler, dini makamlar...

Ürkütücü gerçek
Son BM raporundan da anlaşıldığı gibi, Türkiye atmosfere en çok karbondioksit salıveren 20 ülke arasında yer alıyor.Türkiye'nin küresel ısınmaya "katkısı", sanayileşmiş birçok ülkeden de fazla. 2004'te Türkiye'den atmosfere salıverilen karbondioksit miktarı 294 milyon ton olarak hesaplanıyor ki, bu da son 14 yılda yüzde 72'lik bir artış demektir.Türkiye, Kyoto Anlaşması'nı imzalamadı. Ankara'nın şimdiye kadar resmi görüşü şuydu: Türkiye hızla kalkınmak zorunda. Sanayileşmenin bir sonucu da bu oluyor. Çevreyi korumak pahasına bu hızı kesemeyiz...Bu yanlış tavır, şimdi artık tartışılıyor. Bunun pratikte yol açabileceği olumsuz sonuçlar şimdi daha iyi anlaşılıyor. Türkiye'nin daha gecikmeden Kyoto Protokolü'ne dönmesi ve çevreyi koruma tedbirlerini uluslararası camiayla işbirliği yaparak alması, uzun vadeli çıkarlarına daha uygun düşecektir.Halen sinemalarda oynayan "Uygunsuz Gerçek" adlı belgesel hepimiz için ibret alınacak derslerle dolu. Filmin yansıttığı gerçeğe "ürkütücü" demek daha doğru olur. Ama ürkütücü olduğu kadar, uyarıcı da... Belgeseli sunan ünlü Amerikan politikacısı Al Gore'un verdiği mesaj şu: Felaketi önlemek için hepimiz bir şeyler yapabiliriz...Evet, hepimiz...

Sami Kohen'in 6.02.2007 tarihli yazısı http://www.milliyet.com.tr/

Sudaki ayak izimiz ve Ne yapabiliriz?

Bir pamuku tişört satın alırken ya da hamburger yerken ne kadar su tükettiğinizin farkında mısınız? Suyu sadece duş alırken, temizlik yaparken ya da bahçe sularken harcamıyoruzç Örneğin bir hamburgerin üretiminde ne su kullanıldığını bulmak için, ekmeğin üretim sürecinde kullanılan girdilerin (buğday, çavdar vs.) sulanması için kullanılan su miktandan et için kesilen sığırın tükettiği suya kadar bütün su kullanımı hesaplanıyor. Dünya Doğayı Koruma Vakfı'nın (WWF) raporu yediğimiz gıdalardan, kullandığımız eşyalara her şeyin üretiminde kullanılan su miktarını ortaya koyuyor.

Daha az su gerektiren üretim teknolojilerinin benimsenmesiyle, tarımda verimli sulama tekniklerinin kullanılmasıyla, su maliyetierinin ürün fiyatına yansıltılmasıyla, üretiminde daha az su harcanan ürünleri kullanmak sudaki ayak izlerimizi azaltabilir.*
İşte ürünlere göre su harcamaları:
1 Domates (70g) -13 lt
1 Dilim ekmek (30g)-40 lt
1 Kadeh şarap (125 ml)-120 lt
1 Bardak bira (500ml) - 150 lt
1 Paket patates cips (200g) - 185 lt
Ambalajlı kahve (125ml)- 208 lt
1 Hamburger (150g) - 2400 lt
1 Pamuklu tişört (500g) - 4100 lt
1 çift ayakkabı sığır derisi - 8000 lt*
*National Geographic Temmuz 2008 sayısından

3 Temmuz 2008 Perşembe

Altı Derece Dünyayı Değiştirebilir!

Dünya'nın sonu beklenilenden de yakın bir zamanda mı gelecek? İnsan türü de büyük bir felaketin sonucunda dinazorlar gibi yok mu olacak? Bilimadamları 2100 yılına gelindiğinde, Dünya'mızın ortalama sıcaklığının 6°C artacağını düşünüyor. Etkilerini çoktan hissettirmeye başlayan küresel ısınma sonucunda, kutup buzulları çözülüyor, yüzyıllardır akan nehirler kuruyor, mercan resifleri ölüyor, iklimler değişiyor. Dünya'nın tükenmek bilmeyen enerji açlığı, bizleri hiç bilmediğimiz bir sona doğru sürüklüyor.

National Geographic, Altı° Derece'de küresel ısınmanın tek bir bölgedeki değil tüm Dünya'daki izlerini adım adım takip ediyor. Her 1 derecelik artışta Dünya'mızın nasıl değişeceğini bilgisayar grafikleri sayesinde canlandıran Altı° Derece, karanlık bir geleceğin sinyallerini verirken, çok geç olmadan harekete geçebilmek için çözüm önerileri de sunuyor.



Tanıtım filmi tam olarak şundan ibaret;
+ 1 Derece
Küresel marketlerde buğday kalmadı.

+2 Derece
Mercan resifleri öldü.
+3 Derece
Paris’te kum fırtınaları başladı.
+4 Derece
New York tamamen sular altında kaldı.
+5 Derece
İklim mültecileri az bulunur kaynaklar için savaşıyor.
+6 Derece
Dünya mezozoik* dönemdeki haline benziyor. Korkunç ne kelime kalır ama...


* Mezozoik Dönem, dinazorlar çağı olarakta bilinir. 251.4 milyon yıl önce başlamış ve 65.5 milyon yıl önce dinazorların yerlerini memelilere bırakmasıyla sona ermiştir. Kendi içinde Trias, Jura ve Kretase olarak 3′e ayrılır. Bu dönemde kıtalar henüz şu anki hallerini almamışlar ve bir bütün olarak durmaktadırlar. Kutuplarda buzullar yoktur, iklim sıcak ve karasaldır. Yaygın inanışa göre dünyaya çarpan göktaşı son kitlesel yok oluşu başlatmış ve dünyayı memeliler için daha uygun hale getirerek dinazorların milyonlarca yıl süren hükümdarlıklarına son vermiştir.
addthis_url = 'http%3A%2F%2Fwww.yazmakistedim.com%2Findex.php%2F2008%2F04%2F24%2F6-derece-dunyayi-degistirebilir%2F';
addthis_title = '6+Derece+D%C3%BCnyay%C4%B1+De%C4%9Fi%C5%9Ftirebilir';
addthis_pub = '';


Ek Özellikler:
# Live Earth Konser Röportajları ( 15 dakika Türkçe altyazılı)
# Elektrik Vampirler
i# Çevreci Isınma Yöntemleri
# Karbon Diyeti
# Gezegenimizi Koruyalım

Özellikler
Bölge 2
Orijinal Dil İngilizce
İzlenebilecek Dil Türkçe, İngilizce
Altyazı Türkçe
Süre 90
Sistem PAL
Ses Dolby Dijital İngilizce 2.0; Dolby Dijital Türkçe 2.0
Ekran oranları 4:3 Standart (Full Frame),1:33:1
ABD
Kod No : 8697492764446
1 Adet DVD. Bütün TV ekranlarına uygundur.

Yönetmen: Ron Bowman
Seslendiren : Alec Baldwin
Senaryo : Mark Lynas
Görüntü Yönetmeni : Erich Roland

1 Temmuz 2008 Salı

Türkiye'nin yeni 'Yeşiller Partisi' Ne kadar "Ekolojik"?


Aşağıda Türkiye Yeşiller Partisinin dün kurulmuş olmasıyla ilgili basın yazısı bulunmakta, kaynak kendi web sayfaları. Nasıl bir tesadüfse dün bütün yaşadıklarımızla birlikte partinin aynı gün kurulması uygun görülmüş...

'Ekolojik' ağırlıklı olduklarını savunsalar da son zamanlarda kirletilmiş 'demokrasi' sözcüğü de bazen kafa karıştırıcı, bazen kapalı bir uslupla parti yazılarında, temsili konuşmacıların konuşmalarında kulak tırmalamaya devam ediyor... 'Çevreciler' arasında (her ne kadar bu kelime de kirletilmiş olsa da) çevreciliğin arkasına saklanıp 'green shopping, green consumerism' denilen bu durumu bahane etme olgusu çok yaygınlaştı ve bence problemi daha da kritik bir noktaya getirdi. Bizim Yeşiller Partimizde de umarız böyle bir şey söz konusu değildir. Umarız söyledikleri gibi 'EKOLOJİ' ağırlıklıdırlar...

Web sayfalarında ( http://www.yesiller.org/) yayınlanmış basın bülteni:

"Yeşiller Partisi, bugün İçişleri Bakanlığı'na 40 kurucu tarafından yapılan başvuruyla kuruldu. Kurucular, İçişleri Bakanlığı önünde parti kuruluşunu bir basın açıklamasıyla ilan ettiler: 'YÜZÜNÜ GÜNEŞE DÖN, YEŞİLLER PARTİSİ KURULDU!
YÜZÜNÜ GÜNEŞE DÖN!
YEŞİLLER PARTİSİ KURULDU!



Yeşiller Partisi Eş Sözcüleri Bilge CONTEPE ve Ümit ŞAHİN tarafından İçişleri Bakanlığı önünde yapılan basın açıklaması:
Türkiye’nin sorunları dünyanın sorunlarından; geleceğimiz, yeryüzünün geleceğinden bağımsız değil. Küresel iklim değişikliği hızlanıyor. Doğal çevre tüketim toplumunun doymak bilmez ihtiyaçları için tahrip ediliyor. Nükleer tehdit tekrar kapıda. Kuraklık, su ve gıda krizleri büyüyor. Tüm canlıların yaşam hakkı savunmasız durumda. Ekolojik kriz derinleşiyor. Ortak evimiz olan yeryüzü, yaşanabilir olmaktan çıkıyor. Savaşlar bitmiyor. Şiddet, eşitsizlikler, yoksullaşma ve her türlü ayrımcılık yaygınlaşıyor. Toplumsal sorunlar ekolojik sorunlardan; ekoloji, politikadan bağımsız değil. Yeşil politika, artık yaşamsal bir zorunluluk.


Türkiye, demokrasinin eksikliğini her zamankinden fazla çekiyor. Sosyal devlet yok ediliyor; çalışanların, kadınların, gençlerin, azınlıkların, fiziksel ve sosyal engellilerin hakları budanıyor. Toplumsal ve siyasal alanda muhafazakarlaşma artıyor, özgürlükler tırpanlanıyor. Demokrasi dışı çözüm arayışlarını ve şiddetin dilini normal karşılayanların artması kaygı verici.
Dünyanın ve Türkiye’nin geleceğine, demokratik yollarla, politik ve insani bir müdahale gerekiyor.


Doğaya uyum, sürdürülebilir yaşam için küresel düzeyde mücadele, erkek egemenliğinin ve şiddetin reddi, doğrudan demokrasi, yerellik, adil paylaşım, özgür yaşam ve çeşitliliğin korunması ilkeleri doğrultusunda bir araya gelen ve uzun yıllardır bir toplumsal hareket olarak politika yapan Yeşiller, artık partileşiyor.

Yaklaşık 6 yıldır süren kuruluş ve örgütlenme çalışmalarının sonuna, Türkiye Yeşilleri partileşme çalışmalarını tamamlamış ve 40 kurucu üyeyle bugün Yeşiller Partisi’nin kuruluşunu İçişleri Bakanlığı’na sunmuş bulunuyoruz.

Bu uzun süre içinde, öncelikle bizi bir araya getiren temel ilkeleri belirledik. Yaptığımız uzun tartışmaların sonucunda siyasi programımızı oluşturduk. Örgütlenme ilkelerimiz ve çalışma yöntemimiz üzerinde uzun bir yaşayarak öğrenme süreci geçirdik. Türkiye’de görülmemiş demokrasi seviyesinde bir tüzükle yola çıktık. Yerelde, ülke çapında ve küresel düzeyde örgütlendik. Çeşitli il ve ilçelerde yerel gruplar oluşturduk, uluslararası alanda dünya yeşilleriyle olan ilişkilerimizi geliştirerek, daha parti kurulmadan Avrupa Yeşil Partisi’nin gözlemci üyeliğine kabul edildik, Akdeniz, Karadeniz ve Balkan Yeşil partilerinin bir araya geldiği yapılarda çalıştık, Küresel Yeşiller hareketinin bir parçası olduk.

Bütün bu çalışmaları yaparken, aynı zamanda siyasi bir hareket olarak çalışmalarımızı sürdürdük. Ekoloji mücadelesi yapan yerel hareketlerle birlikte olduk, ekoloji hareketinin büyümesi için destek vermeye, bu hareketleri politik düzeye taşımaya çalıştık. Savaş karşıtı harekette, sosyal forumlarda, nükleer enerjiye, küresel ısınmaya, sosyal hakların ortadan kaldırılmasına ve neoliberalizme karşı mücadele verilen ortak zeminlerde, farklı siyasi yapılardan dostlarımızla, gençler ve aktivistlerle birlikte sokakta olduk.

Bu uzun süreç, kurulacak olan partinin sağlam bir zemine basmasını, dünyanın geleceği için en yaşamsal ihtiyaç olan yeşil politik mücadeleyi bu topraklarda da kökleştirmeyi sağlayacaktır.
Yeşiller her zaman doğruyu söyledi. Yeşiller insanların duymak istediğini değil, gerçeği dile getirdi. Yeşillerin çözüm yolları artık bir seçenek değil, bir zorunluluk. Yeşil hareketin politik alanda güçlü bir ses olarak varolması gerekiyor.

Yeşiller Partisi’nin kuruluşunu yaşanabilir bir dünya ve adil bir gelecek için mücadele etme kararlılığıyla ilan ediyoruz."

*Ayçiçeği dünya çapında Yeşiller Partisinin sembolüdür.

Traji-'Komedi'- bile diyemeyeceğim...





































Dipnot: 'Materyalizm' tehlikesi


Son olarak eklemeden geçmek istemedim, İnsanlığı ve dünyayı yakın gelecekte bekleyen en büyük tehlikenin kolay para kazanma hırsı, ‘materialism’ olduğu gerçeğini artık kabul etmeliyiz…Bio-İstilalar, Bio-Terrorizm (son zamanlarda kenelerde gördüğümüz gibi) Bio-Savaşlar daha niceleri ve yaklaştığımız Bio-Kıyamet hepsinin altında yatan en büyük sebeplerden biri sonu gelmeyen egonun bir türlü tatmin olamadığı, Dünyanın uydusu Ay’ı bile satışa çıkardığımız ‘materyalizm’. Bunun sonu yok çünkü ego bazlı bir gerçek. Kürkleri için yok ettiğimiz hayvan türleri, ihtiyacımızdan fazla kullandığımız araç sayıları ve petrol savaşları, para para para para para para….Sonu var mı? ‘Dünyayı mafedersek Mars’a taşınırız.’ diyen, harcama temposundan ödün vermeyen gezegenimin insanları işte…

Doğal yaşamı yok etmenin bazı sonuçları...

Öncelikle hayvanların neslinin tükenmesi yemek zincirinde bir dengesizliğe sebep olur, bu da bazı türlerde populasyon patlamasına yada bazı türlerin yok olmasına sebep olur. Bu durum gerçekleştiğinde hayvanlar insan kaynakları için yarışmaya başlayabilir yada hayatta kalabilmemiz için gereken türleri yok edebilir. Buna varsayımsal örnek olarak sineklerin neslinin tükenmesiyle her yerin leşlerle dolması yada baykuşların yok olmasıyla olası fare populasyonunda patlama gibi birçok örnek verilebilinir. İnsanların varolabilmeleri doğal yaşamın devamlılığına bağlıdır. Sayılan sebeplerle birlikte hayvanlar aynı zamanda hastlıklara care bulabilmek için araştırmalarda kullanılıyor.

Bir tür yok olduğunda genomu yada o türün DNA’sındaki bütün genetik kod bilgisi ve şimdiye kadar geçirdiği üreme hücreleri yada doğal seleksiyonu dünyadan sonsuza dek yok oluyor. Yok olan sadece türler değil, genomu ve bu yüzden türün devamlılığıdır.

Son olarak hayvanlar toprağı tarıma uygun hale getirirler ve zehirli mantarları yok ederler. Belli mantarları yiyerek, gübre oluşturarak hayvanlar toprağı yenilerler. Toprak hayvanları olmadan toprak kötüleşip kullanılamayacak hale gelir. Ve tabi ki sağlıklı toprak olmadan bu kez İNSANLARIN NESLİ TÜKENİR…