27 Ağustos 2008 Çarşamba

Küresel Sıcaklıkta 2-3 C Derece Artışın Getirecekleri


Aşağıdaki özet, 15 Ağustos, 2007 günü Avustralya Melbourne Üniversitesi’nde yapılan bir münazaradan alınmıştır. – Tayfur Cinemre; 16.08.2007


ABD Hükümetinin önde gelen İklim Bilimcisi James Hansen, küresel ısınmanın sanayi öncesi döneme göre 1.7 C artması halinde, düşünülen bütün senaryoların alt-üst olacağını söyledi. Hansen’e göre, bu artışı ya daha düşük tutmalıyız, ya da gezegenimizde olacak çok büyük değişikliklere hazırlanmalıyız. Hansen, 2-3 C lik bir artışın, Arktik denizindeki buzları (kuzey kutbu) yok edeceğini, deniz seviyesinde felaket boyutunda bir artışa sebep olacağını ve Batı Amerika, Güney Avrupa, Orta Doğu ve Afrika’da bir “süper kuraklığa” yol açacağını ifade etti.


Böyle bir durum, aslında çok daha büyük bir felaketi tetikleyecektir, çünkü bunun yaratacağı pozitif geri besleme (positive feed-back, yani kendi kendini hızlandıran süreçlere verilen ad) sonucunda, Arktik denizinin altında depolanmış olan metanın eriyerek atmosfere karışması, 55 milyon yıl önce olduğu gibi gezegenimizde yaşayan türlerin % 90’ının sonunu getirecektir.


Oysa dünyada bazı politikacılar, IPCC’nin (Inter-Governmental Panel for Climate Change – İklim Değişikliği için Hükümetler-Arası Panel) Mayıs 2007 raporunda ortaya konan 2 C lik artış hedefinin tutturulmasının mümkün olmadığı, bu yüzden hedefin 3 C’ye çıkarılması gerektiği konusunda lobi faaliyetlerine başlamış bulunuyorlar.


Şunu açıkça ifade etmek gerekir ki, önerilen bu 3 C lik artış, bir hedef olamaz; bu ancak, gezegenimizin mezar taşının yazısı olabilir.


Nicholas Stern, IPCC’nin 2C’lik hedefinin, bugünkü koşullar altında “ulaşılamaz” olduğunu söylüyor. Bu hedef, önümüzdeki 5 yılda emisyonların artmaya devam edeceği, ondan sonra ise keskin bir şekilde düşeceği varsayımına dayanmakta ki bunun olabilmesi, bugünkü koşullarda ne ekonomik ne de politik olarak mümkün görünmüyor. Bu sürecin olduğu gibi devam etmesi halinde (business as usual), 3 C’lik artışın daha gerçekçi bir hedef olduğu söyleniyor. Avustralya Tarım ve Kaynak Ekonomi Bürosu (ABARE) eki başkanı Dr. Brian Fisher, “Şu anda küresel emisyonlar o kadar hızlı artıyor ki, 2 C’lik hedefin tutturulmasının imkansızlığı giderek ortaya çıkıyor. Mevcut gidişe göre, 2 C’nin üstünde bir artışı beklemek daha gerçekçi olur” diyor.
Bugün, sanayi öncesine göre 0.6 C’lik bir artış bile, dünyanın iklimini kırılma noktasına yaklaştırmış gibi görünüyor. 1.0 C lik bir artışta ise, Grönland’ın bütün buzları geri döndürülemez bir şekilde eriyebilir.


IPCC’nin hedefi olan 2 C’lik artışta ise, şu anda yaşayan türlerin 1/3’ü yok olacaktır. Bu kaçınılmaz bir gerçektir. 3C’lik bir artışta ise, tüm yağmur ormanları yok olacak ve bu, dünyanın karbon çevrimi tersine döndürerek toprak ve bitkilerin, karbon emicisi değil, tam tersine karbon salıcısı haline gelmesine yol açacaktır. Bu da atmosferi, öngörülen 3.0 C’nin üstünde, 1.5 C daha ısıtarak sıcaklığı 4.5 C’ye çıkaracaktır.


İngiliz Çevre Bakanı (şimdiki Dış İşleri Bakanı) David Miliband, bu gidişi durdurmak için, 2050 yılına kadar, tarım dışındaki tüm faaliyet alanlarında karbon emisyonunun sıfıra çekilmesi gerektiğini ısrarla vurguluyor.


Thomas Homer-Dixon yeni yayınladığı Ters-Yüz (Upside Down) adlı kitabında, “emisyonlar korkunç bir hızla artıyor ve bugün, şimdiye kadar olduğundan da (business as usual) daha kötü durumdadır. Bu, IPCC’nin öngördüğü en kötü senaryodan bile daha kötüdür. Ve bunun durdurulması için gereken politik inisiyatif ne yazık ki bugün çok yetersizdir ve işin aslına bakılırsa bu konuda çok geç kalınmıştır. Emisyon artışının son yıllarda hızlandığının kesin kanıtları mevcuttur. Eğer ekonomi bir 10 yıl daha “bugüne kadar olduğu gibi” (business as usual) devam ederse, sıcaklık artışını 2 C’de durdurabilmek için artık çok geç olacaktır.
Bugün çok acil ve dramatik önlemler alınması şarttır.


Dünyamız, tarihinde şimdiye kadar görülmemiş bir acil durumla karşı karşıyadır ve bu gidişi durdurmak ancak ve ancak tüm dünyada bir acil durum seferberliği başlatılmasıyla mümkün olabilir.


Bunun ise, bugüne kadarki politikalarla ve bugüne kadarki neo-liberal pazar ekonomisiyle sağlanabilmesi mümkün değildir. Karbon pazarı oluşturarak bu işin altından kalkılabileceğini, ya da düşük karbon teknolojisine süreç içinde yavaş bir geçişin yeterli olacağını sanmak kelimenin tam anlamıyla saf dillik olur.

Alışkanlıklarınızı Terk Etmeniz İçin 12 Adım


* Bu yazı UNEP tarafından hazırlanmış “Twelve Steps to Help You Kick the CO2 Habit” metninin özet çevirisidir. (http://www.unep.org/wed/2008/english/Information_Material/factsheet.asp)
Birey, kurum, özel sektor ya da devlet kuruluşu; ne olursanız olun karbon ayak izi olarak da tanımlanan, karbon salımlarınızı azaltmak için atabileceğiniz birçok adım var. Belki bugüne kadar nereden başlayacağınızı bilemediniz. İşte bu yazıyı okuyarak başlamış oldunuz.

1. Taahhütte bulunKarbon ayakizini azaltmanın herhangi başka bir iş yapmaktan farkı yok. İnsanlara karbon salımınızı azaltacağınızı söylemek çok basit birşeymiş gibi görünse de fakir almak bile yaratıcı ve yeni çözümler sağlayableceğinden etkili bir başlangıç olabilir. Kosta Rica, Yeni Zelanda ve Norveç’in önderliğinde birçok ülke geçen aylarda karbon nötr olacaklarını açıkladı. Birleşmiş Milletler kendisi de karbon nötr olmaya başladı.

2. Bulunduğun noktayı değerlendirSera gazlarını azaltmanın ilk adımı kişinin nerede ve ne şekilde bu gazların ortaya çıkmasına neden olduğunu bilmesir. Kişiler ve küçük işletmeler için online hesap makineleri ve iç değerlendirmeler başlangıç için yeterlidir. Daha büyük kuruluşlar yeni ISO 14064 standartları ya da World Resources Institute ve World Business Council for Sustainable Development’ın oluşturduğu Sera Gazı Protokolü gibi daha uzman işi öneri ve araçlara ihtiyaç duyabilirler.

3. Hangi noktaya varmak istediğine karar ver ve plan yap İklimle ilişkili olarak yapılacak risk ve fırsat değerlendirmesine bağlı olarak bir strateji ve eylem planı geliştirilebilir. Hedef koymak, çabaları bir noktaya odaklamayı sağlar ve başarıyı ölçmek için bir gösterge olur. Kabon salımını azaltmaya yönelik bir planda öncelikle kullanılan enerji tipi ve onu kullanış şekline bakılır. Bu enerjinin kullanımını azaltmak hemen tasarruf sağlar.

4. Yaşantını karbonsuzlaştırKullandığımız ya da yaptığımız her şey bir şekilde karbon barındırır. Bu ürünün kendinden ya da yapılışında kullanılan enerji ve malzemeden kaynaklanıyor olabilir. Alınan kararlarda iklim dostu kriterleri dikkate almak giderek yayılan bir etkiyi tetikleyebilir.
Tüketiciler, üreticiler ve kanun koyucular “düşük karbon”lu ve “iklim dostu” yöntemlerin çoğalacağına inanmalı. Ambalaj konusunda örnek verirsek; Amerika’nın perakende devi Wal-Mart oyuncak satın aldığı bir firma ile 16 ürün üzerinde ambalaj miktarını azaltmak için bir çalışma yaptı. Bu şekilde oyuncak firması ambalaj harcamasını azaltırken, Wal-Mart da ürünü dağıtmak için 230 tane az konteynır kullandı. Bu da 356 varil petrol ve 1,300 ağaç az harcanması demek. Şimdi 16 ürünü 255’e çıkararak 1.000 varil petrol, 3.800 ağaç az harcamayı ve taşıma ücretini milyonlarca dolar azaltmayı planlıyor.

Karbon ayak izini azaltmanın bir diğer yolu da yolculukta daha az zaman ve enerji harcamaktır. Şehirlerde toplu taşıma alternatifi var; şirketler şirket araçlarında hibrit araçlara yatırım yapabilirler, çalışanlarını tek tek arabalarını kullanmaktan vazgeçirici önlemler alabilirler. Bireyler işe giderken bir arabayı birkaç kişi paylaşabilir ya da toplu taşımayı kullanabilir. Bazen basit eylemler çare olabilir. Bir şehirde insanlar, yapılacak basit düzenlemelerle bisiklet kullanmaya teşvik edilebilir.

5. Enerji verimli ol Yaşadığınız binaların, bilgisayarların araba ve diğer ürünlerin verimliliğini artırmak para ve enerjiden tasarruf etmenin, karbon salımını azaltmanın en hızlı ve karlı yolu. Burada enerji verimliliğinden kasıt, üretkenliği artırmak “daha az”la “çok” şey yapmak. Daha verimli binalar, arabalar, ürünler karbon salımını azaltmada doğrudan etkili oluyorlar. Yüksek performanslı, çevre dostu, enerji verimli araçlara, hizmetlere ulaşmak ekonomik açıdan artık daha mümkün.

Bazı basit tedbirler anında tasarruf sağlayabilir. Kullanılmayan ışığı, motoru, bilgisayarı, ısıtıcıyı kapamak önemli ölçüde enerji ve paradan tasarruf sağlar. Örneğin dizüstü bilgisayarlar masa üstü bilgisayarlardan, LCD ekranlar CRT ekranlardan daha az enerji harcar. Ayrıca bir ürünün kullanım ömrü bittiğinde ne yapacağınızı da düşünmek gerek. Örneğin bazı firmalar ömrü biten ürünleri geri alıyorlar ya da malzemeyi geri dönüştürüyorlar. Bir ürünü satın alırken enerji verimliliği sınıfına da dikkat edin. Mümkün olduğunca üst sınıf ürün almaya çalışın. Bu her zaman o ürünün daha pahalı olduğu anlamına gelmeyebilir.

Gereksiz seyahatten mümkün olduğunca kaçının. Internet ya da video konferans gibi iletişim yöntemlerini kullanmak kimi zaman seyahat ihtiyacınızı azaltabilir. Bir toplantıya bu şekilde de katılabilirsiniz.

Aydınlatma elektrik kullanımının yaklaşık yüzde 15-20’sini tutuyor. Enerji tasarruflu flüoresanlar artık her yerde bulunabiliyor ve 6-15 yıl kadar dayanıyorlar. Elektrik kullanımını ise normal aydınlatmalara göre %75 azaltıyorlar.

6. Daha az karbon üreten enerjileri seç Eğer mümkünse daha az karbon yayan enerji kaynaklarını kullanmaya yönelin. Genelde kömür gazın iki katı, güneş enerjisinin 6 katı, rüzgarın 40 katı ve hidro enerinin 200 katı salım üretir. Dünyanın birçok yerinde insanlar enerjilerinin bir kısmını yenilenebilir enerji kaynağından alabilme seçeneğine sahipler artık. Bu tür “yeşil seçimler”in yaygınlaşması yenilenebilir enerji arzının büyümesi için itici güç oluyor. Daha kalabalık topluluklar kendileri güneş enerjisi gibi düşük salımlı enerjili sistemlerini kurabiliyorlar. Örneğin Küresel Çevre Fonu (GRF) doğu ve güney Afrika’da yürüttüğü proje ile çay endüstrisinde küçük ölçekli hidro santrallerin kullanılmasını ve endüstriyel kullanım için şeker endüstrisinin tarımsal atıklarından kojenerasyon yöntemiyle elektrik üretilmesini sağladı.
Taşıma sektörü toplam enerjinin %25’inin harcanmasından ve özellikle petrol ve dizelden kaynaklanan sera gazı salımından sorumlu. Bundan vazgeçmenin birçok yolu var. Elektrik ve petrolü bir arada kullanan hibrid motorlar petrolün az kullanılmasını sağlarken salımı da azaltıyorlar. Ayrıca araçlar da yakıt açısından çeşitlilik gösterebiyorlar. Bugün doğalgazdan, LPG’ye, LNGye, biyoyakıta çeşitli alternatif yakıtlarla çalışan arabalar mevcut. Bunun için önce ek bir yatırım yapmak gerekse de sonuçta hem maliyet açısından hem de çevrenin korunması açısından daha karlılar.

Biyodizel ve biyoetanol; buğday, soya, mısır ve şeker kamışı gibi bitkilerden elde edilen biyoyakıtlardır. Genelde petrol ya da dizel ile karıştırılarak kullanılırlar ve hemen her araç tadilat ihtiyacı duymadan en fazla %10 oranında biyoyakıt barındıran kadar bu karışımı kullanabilir. Biyoyakıtları kullanabilmek üzere ayarlanmış araçlar ise biyoyakıt oranı çok daha yüksek karışımları kullanabilirler (örneğin %85 biyoetanol %15 petrol). Bugün Dünyanın birçok yerinde bu sistem giderek daha yaygınlaşıyor, bulması daha kolaylaşıyor.

7. Karbon karşılıklarına ve daha temiz seçeneklere yatırım yapGerek özel gerekse iş hayatınızda yapacağımız çevre dostu seçimlerin bir sınırı var. Bu nedenle karbon salımını azaltıcı başka aktiviteleri de desteklemek suretiyle enerji verimliliğine daha fazla katkı sağlamak mümkün. ‘Karbon karşılığı’ ya da ‘karbon kredisi’ olarak adlandırılan bu yöntemle tüm alanlarda karbon salımının azaltılmasına katkı sağlamak mümkün olmaktadır.
Şahıslar ya da şirketler karbon karşılığı konusunda çalışan firmalara yatırım yapmak suretiyle sera etkisine neden olan aktivitelere karşı üretilen projelere destek vermektedirler. İklim değişikliği küresel bir sorun olduğuna göre karbonun azaltılması neresinde gerçekleşirse gerçekleşsin Dünya için aynı etkiyi sağlayacaktır.

Bir rapora göre en yüksek kaliteli “karbon karşılığı” çöp depolama alanlarındaki metan gazından çıkıyor. Metan CO2’den daha etkili bir sera gazı. Ancak bugün dünyada çöplerden çıkan bu gazı temiz enerjiye çevirerek karbon kredisi elde eden şirketler var. Böyle bir üretimle milyonlarca ton CO2’nin atmosfere salımı engellenmiş oluyor.

8. Verimli olKarbonsuz bir hayat düşüncesi bizleri daha etkili kaynak kullanımına, atık miktarını azaltmaya ve sonuç olarak da her yaptığımız eylemin çevreye olan etkilerini dikkate almaya yöneltecektir. İklim değişikliği konusunda daha pek çok yapılacak şey olduğunu göz önüne alarak -azalt, yeniden kullan ve dönüştür- prensibini tüm hayatımıza yaymak hem bireysel hem de toplumsal açıdan olarak yapılacak en iyi çevre koruma etkinliklerinin başında gelecektir.

9. Karbon salımı düşük olan ürün ve hizmetler üret / tüket Enerji verimli ürünlerden yenilenebilir enerji sistemlerine kadar pek çok çevre dostu ürün ve hizmete yönelik pazar gün geçtikçe büyümektedir. Ürünlerin tasarımı aşamasında enerji verimliliğini artırıcı birtakım eklemelerin yapılması tüketicileri daha sonra bu konuda önlemler almaktan kurtaracaktır (su ısıtıcıların yalıtım malzemeleriyle kaplandıktan sonra piyasaya sunulması gibi).

Bu konudaki sistematik yaklaşım ise ‘sürdürülebilir tasarım’ ilkesini benimseyerek yaşam döngüsü ve çevresel sorumluluk anlayışına uygun üretim yapmaktır. Bu yolla yapılan üretimin çevresel etkisi en aza indirgenebilecek, özellikle gelişmekte olan ülkelerde KOBİ’lerin çevresel performansları da aynı oranda yükseltilmiş olacak ve bu yöntemle piyasada rekabetçi konuma gelmeleri sağlanabilecektir.

10. Yeşil al, yeşil satYeşil ürün pazarı da gün geçtikçe büyümekte, tüketiciler seçme şansları olduğunda yeşil ürün satın almayı tercih etmektedirler. İş dünyası ise yenilikçi ürün tasarımları ve sorumlu pazarlama anlayışıyla tüketici tercihlerini olumlu yönde etkileme yollarına yönelmektedir. Bütün bunlara rağmen tüketicileri ürünün çevresel boyutu konusunda ikna etmek ya da bu tür ürünleri satacak alan bulmak halen oldukça zor. İş dünyasının tüketicileri marketteki basit bir üründen bilet rezervasyonuna kadar pek çok konuda daha yeşil seçimler yapmak konusunda yönlendirmeleri büyük önem taşıyor.

11. Birlikte çalışÖzel sektörde her geçen gün daha fazla şirket karbon salımlarını azaltmak için sivil toplum örgütleri ve hükümetlerle çalışmalar yapıyor. Örneğin Karbon Bilgilendirme Projesi (http://www.cdproject.net/) bu konuda çalışmalar yapan kar amacı gütmeyen bağımsız bir kuruluş olup 2000’in üzerinde kuruluşa iklim değişikliği ve sera etkisine yol açan gaz salımları hakkında bilgi sağlıyor.

Bunun yanında Kanada ve A.B.D. gibi bazı ülkelerde yerel ve ulusal hükümet temsilcileri iş dünyasıyla karbon konusunda çözümler üretmeye yönelik işbirliklerine yöneliyorlar. Kanada’daki Enerji Hizmet Şirketleri (ESCo’s) ve A.B.D.’de 1992 yılında kurulan Energy Star programı bunların en başarılı örneklerindendir. Amerikan iş dünyası ve tüketicileri Energy Star programı sayesinde sadece 2006 yılında 14 milyar dolarlık bir enerji tasarrufu sağlamayı başarmışlardır.

12. Müzakere etYaşanan iklim değişiklikleri şirket ve kurumların iletişim içinde ve şeffaf olmaları gerekliliğini de beraberinde getirdi. Gelişen internet teknolojisi ve yeni medya anlayışı artık şirketlerin, kurumların ve hükümetlerin “greenwash” (yeşil aklama) politikalarının arkasına saklanma eğilimlerini engelleyici faktörler olmuşlardır. Bunun yanında Küresel Raporlama Girişimi (GRI-Global Reporting Initiative) gibi kuruluşlar tarafından belirlenen göstergeler yoluyla yapılan raporlamaların da önemi artmaya başlamıştır. Şirketlerin iç iletişim, intranet, şirket yayınları vb. kanallar yoluyla çalışanlarını, müşterilerini, iştirakçilerini ve hisse sahiplerini karbon salımının azaltılması ile ilgili konularda bilgilendirilmesi şirket itibarı açısından büyük önem taşımaktadır.

Su ya da...


Yazan: Öğr. Gör. Mustafa ULUDOĞANİç Anadolu Kuraklıkla Mücadele ve Ekolojik Yaşam Derneği (AnaDoğa)
* Bu yazı İç Anadolu Doğa Koruma Federasyonu’nun Kasım 2006 tarihli bülteninde yayınlanmıştır.

Su, yaşamın ve bireylerin en temel gereksinimi olsa gerek. Hemen hemen tüm yaşamsal, sosyal ve ekonomik faaliyetlerin sağlıklı olarak sürdürülmesi temiz ve yeterli su kaynaklarına sahip olmakla mümkün. Günümüzde yaklaşık 2.5 milyar insan yetersiz ve kalitesiz su nedeniyle sağlıksız şartlarda hayatını sürdürüyor. Özellikle az gelişmiş ülkelerde ortaya çıkan hastalıkların %10’u yetersiz ve sağlıksız sudan kaynaklanıyor. Bununla birlikte araştırma sonuçları son 10 yıl içerisinde küresel su talebinin 6-7 kat arttığını gösteriyor. Bu oran dünya nüfusu artış oranının iki katından daha fazla. Dünya nüfusunun 2025’de 8.5 milyara, 2050’de ise 10-12 milyara ulaşacağı düşünüldüğünde, su yetersizliği nedeniyle insanlığı ne büyük felaketlerin beklediği zihinlerde canlanabiliyor. Birleşmiş Milletler’in verilerine göre 1,5 milyardan fazla insanın sağlıklı içme suyuna ulaşamadığı dünyamızda, 2 milyar 600 milyon kişi de atık suları arıtacak sistemlerden yoksun yaşıyor. Her yıl 250 milyon insan kirli sulardan bulaşan hastalıklara yakalanırken, 5 milyon kişi bu nedenle hayatını kaybediyor.


Türkiye’deki durum şu an bu kadar kötü olmasa da, geleceğe yönelik projeksiyonlar çok ciddi önlemler alınması gerektiğini gösteriyor. Yıllık kullanılabilir su miktarı 112 milyar m3 olan Türkiye’de, suyun % 70’i tarımsal sulamada, % 20’si endüstriyel amaçlı, % 10’uysa içme-kullanma suyu olarak kullanılmaktadır. Kişi başına düşen su miktarı ise yıllık 1430 m3’tür. Bu rakam, Irak için 2020 m3, Asya için 3000 m3 civarındadır. Önümüzdeki 20-25 yıllık süreç içerisinde ülkedeki tarım arazilerinin %75, evsel su kullanımının ise %260 artacağı göz önüne alındığında su kaynakları üzerindeki talebin ne kadar büyüyeceği daha rahat anlaşılabilir.
Son 40 yılda su kaynaklarının verimsiz yönetimi ve kullanımı sonucunda Türkiye’de yaklaşık 1.300.000 hektarın, yani toplam sulak alanların %50’sinden fazlasının yok olduğu bir gerçektir. Yanlış politika ve uygulamalar nedeniyle her geçen gün akarsu ve yeraltı sularımızın, göllerimizin durumu biraz daha kötüleşmektedir. Son 15 yılda yer altı sularımız Orta Anadolu’da aşırı kullanım nedeniyle 18-20 metre düşmüştür ve bu düşüş her yıl artarak sürmektedir. Yanlış ya da verimsiz sulama tekniklerinin kullanılması, eksik fizibilite ile ve/veya yanlış yerlere inşa edilen barajlar, evsel ve endüstriyel atıkların arıtılmaksızın sulak alanlara boşaltılması ve su havzaları etrafındaki kaçak ve dengesiz yapılaşma su kaynaklarının ve sulak alanların kaybedilmesinin en önemli nedenleri arasındadır.


Kısacası, eldeki su kaynaklarının daha dikkatli kullanılmaya başlanılmamasının ciddi sonuçlara yol açacağı açık ve kesindir. Yapılması gereken, etkili bir su yönetim politikası geliştirmek ve gerek ülke çapında gerek yerel yapılanmalarda bunu etkili bir şekilde hayata geçirmektir. Etkili bir su yönetim politikasının amacı su kullanımını verimli kılmak, su kaynaklarını korumaya yönelik önlemler geliştirmek ve toplam talebi azaltmaktır. 2009’da Türkiye’de gerçekleşmesi beklenen Dünya Su Forumu bu doğrultuda Türkiye’ye çok şey kazandıracaktır. Konunun önemi kamuoyunda daha fazla anlaşılacak, alınması gereken önlemler daha çabuk hayata geçirilecektir.
Sulak alan Nedir?Sulak alan kavramı “doğal veya yapay, devamlı veya geçici, suları durgun veya akıntılı, acı, tatlı, veya tuzlu denizlerin gelgit hareketlerinin çekilme devresinde altı metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan bütün sular, bataklık, sazlık ve turbalıkları” ifade eder. Sulak alanlar, biyolojik çeşitliliğin ve ekolojik dengenin korunması ve devamlılığının sağlanması açısından büyük öneme sahip; tropik ormanlarla birlikte yeryüzünün en fazla biyolojik üretim yapan ekosistemleridir. Yeraltı suyunu reşarj ve deşarj ederek taşkınların yok edici etkisini azaltır; taban suyunu dengeleyerek bulundukları bölgenin su rejimini düzenler. Yine bulundukları çevrenin nem oranını yükselterek başta yağış ve sıcaklık olmak üzere yerel iklim elemanları üzerinde olumlu etki yaparlar. Tortuları, besin maddelerini ve zehirli maddeleri alıkoyarak su kalitesini yükseltir. Ayrıca, sulak alanlar başta su kuşları olmak üzere çok zengin bir yaban hayatı barındırır. Yerli ve kıtadan kıtaya göç eden milyonlarca göçmen kuşun okyanusları aşmadan önce yumurtlama, yavrulama ve mevsimlik yaşama alanları olduğu için ekolojik açıdan son derece önemli habitatlardır. Sulak alanlar balıkçılık, tarım, hayvancılık, saz üretimi ve rekreasyonel kullanımlar açısından yüksek ekonomik değere sahiptir ve ekonomiye katkı sağlar. Tüm bu özellikleri nedeniyle sulak alanlar dünyanın doğal zenginlik müzeleri olarak kabul edilmektedirler.


Ancak içinde bulunduğumuz yüzyılda, dünyadaki sulak alanların %50’si sazlıkların kesilmesi, tarımsal amaçlı kurutma, sanayi kirliliği, içme suyu amaçlı kullanım, büyük baraj inşaatları ve yapılaşma nedeniyle yok edilmiştir. İnsanoğlu; ormanlara zarar vererek, nehirler üzerinde barajlar inşa ederek, sulak alanları tahrip ederek, iklimin istikrarını bozarak, karmaşık bir ekolojik güvenlik ağının iplerini çözmektedir. Sulak alanlar ekosistemin bir parçasıdır ve yok olmaları ekosistemin bozulması demektir.


Ülkemiz, coğrafi konumu, topoğrafik yapısı ve değişik iklim şartları nedeniyle tatlı ve tuzlu su ekosistemleri, geniş sazlık ve bataklık alanlar, bu alanları çevreleyen çayır, mera ve step alanları gibi değişik karakterdeki habitatlardan oluşan sulak alanlara sahiptir. Sahip olduğu bu farklı ekolojik karakterdeki zengin sulak alanlarıyla Türkiye, özelikle de İç Anadolu Bölgesi Avrupa ve Ortadoğu’nun en önemli ülkelerinden biridir. Batı Palearktik bölgedeki 4 ana kuş göç yolundan ikisinin Anadolu üzerinden geçmesi ülkemizdeki sulak alanların önemini daha da arttırmaktadır. Yüz binlerce su kuşu düzenli olarak ülkemiz sulak alanlarında kışlamakta ve kuluçkaya yatmaktadır. Türkiye, bu açıdan bakıldığında pek çok kuş türünün neslini devam ettirebilmesi için anahtar ülke konumundadır. Bu nedenle Türkiye’deki sulak alanların korunması herhangi bir ülkedekinden daha fazla önem taşımaktadır.


Ülkemizde özellikle 1950’li yıllarda sıtma hastalığını önleme şeklinde başlayan kurutma çalışmaları, tarım toprağı elde etme amacıyla 1990’lı yılların ortasına kadar devam etmiştir. Amik, Gavur, Emen, Avlan gölleri gibi 1 milyon 300 bin hektarın üzerinde sulak alanımız sonuçları hiç düşünülmeden çeşitli amaçlarla kullanılmak üzere kurutulmuştur Ancak, kurutmalar sonucu elde edilen arazilerin pek çoğunda istenilen tarımsal verime erişilememiş; bir kısım arazilerde çoraklaşma ve turbalıkların yanması gibi istenmeyen durumlarla karşılaşılmıştır. Ayrıca, yörenin su rejiminde meydana gelen bozulmalar ve iklimsel değişimlerin yanı sıra birçok canlı türünün neslinin tehlikeye düşmesi veya yok olması gibi telafisi mümkün olmayan sorunlar ortaya çıkmıştır.


Günlük hayatımızda çoğumuzun fazla önemsemediği, verimsiz ve atıl alanlar olarak nitelediği, hatta uzun yıllar sıtma hastalığının kaynağı olarak görüldüğü için kurutulan sulak alanlar doğal dengenin ve biyolojik çeşitliliğin korunmasındaki rolünün anlaşılması ve ülke ekonomisine sağladığı katkı nedeniyle, dünyada korunması öncelikli alanların başında yer almaya başlamıştır.
Ramsar Sözleşmesi2 Şubat 1971’de Iran’ın Ramsar kentinde imzaya açılan "Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak alanların Korunması Sözleşmesi", bilinen adıyla “Ramsar Sözleşmesi”, doğa koruma konusunda düzenlenmiş ilk uluslararası sözleşmedir. Türkiye, Ramsar Sözleşmesi’ne Çevre Bakanlığı’nın kurulmasını takiben başlattığı girişimler sonucu 17 Mayıs 1994 yılında resmen taraf olmuştur Ülkemizde, toplam alanı 1 milyon hektarın üzerinde, 250 civarında sulak alan bulunmaktadır. Ramsar Sözleşmesi Taraflar Konferansı’nda kabul edilen su kuşları ve balık kriterlerine göre yapılan değerlendirmeler sonucu 250 sulak alanın 71’i uluslararası öneme sahip sulak alan olarak belirlenmiştir. Ülkemiz, Seyfe Gölü, Sultan Sazlığı, Göksu Deltası, Kuş (Manyas) Gölü ve Burdur Gölü’nü 1994 yılında; Gediz Deltası, Kızılırmak Deltası, Akyatan Gölü ve Uluabat Gölü’nü ise 1998 yılında Ramsar Sözleşmesi Listesine dahil ettirmiştir. Türkiye, sözleşmeye taraf olduktan sonra sulak alanların drenajını öngören projeleri programından çıkarmış, ayrıca ekolojik karakterini olumsuz etkileyecek birçok projeyi de revize etmiştir.


Sulak Alanlarımız Ne Durumda?


Geçmişte uygulanan projeler nedeniyle Ramsar Alanları da dahil olmak üzere pek çok sulak alanda hala sorunlar yaşanmaktadır. Sulak alanları besleyen akarsuların barajlarda tutulması, yönlerinin değiştirilmesi veya sistemden su alınması, tarım ve sanayiden kaynaklanan kirlenmeler nedeni ile su kalitesinin bozulması, sediment taşınması, yabancı türlerin sisteme bırakılması, saz yakılması ve kontrolsüz saz kesimi bu sorunların başlıcalarıdır. Bunların yanı sıra, henüz çok az sayıda alanda yönetim planının hazırlanabilmiş olması, alanları yerinden yönetebilecek mekanizmaların bulunmayışı, kurum ve kuruluşlar arasında iletişim ve işbirliğinin yeterli düzeyde sağlanamaması gibi nedenler koruma çalışmalarında başarıyı engellemektedir. 30 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe konan Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği, bu konuda uzun yıllar sıkıntısı çekilen hukuki boşluğu büyük ölçüde doldurmuştur. Özellikle yönetmelikle kurulan "Ulusal Sulak Alan Komisyonu" ve “Yerel Sulak Alan Komisyonları” da yerel yönetimler, yerel STKlar ve alanı kullananlar arasında iletişim ve işbirliğinin geliştirilmesi bakımından önemli bir mekanizma olmuştur. 8. Taraflar Konferansı’nda kabul edilen Ramsar 2003-2008 Stratejik Planı dikkate alınarak ilgili kamu kurum ve kuruluş uzmanlarının katılımı ile hazırlanan "Türkiye’nin 2003-2008 Ulusal Sulak Alan Stratejik Planı" son derece önemli bir çalışma olup, sulak alanların korunması ve akılcı kullanımında tüm kurum ve kuruluşlar için rehber olacaktır.

Kısıtlı yağışlara karşın bir zamanlar sulak alanlar bakımından Türkiye’nin en zengin yörelerinden biri olan İç Anadolu’da bugün neredeyse bütün sulak alanlar kurumuş durumdadır. Suğla Gölü (16.500 ha.), Samsam Gölü (830 ha.), Tersakan Gölü (6.400ha.) Yarma Bataklığı (10.000 ha.) Arap Çayırı (20.000 ha.) Hotamış Sazlığı (16.500 ha), Eşmekaya Sazlıkları (11.250 ha.) Karapınar Ovası (15.00 ha.) Ereğli Sazlıkları (1.500 ha.) yalnızca Konya Ovası’nda kaybettiğimiz alanlardır ve toplam genişliği 115.180 ha. civarındadır. Bu kayıpların arkası gelmektedir. Bütün bunların altında yatan en büyük etkenlerden biri tarımsal faaliyetlerin bilinçsizce yapılması ve bunun küresel ısınmadan kaynaklanan süreci hızlandırmasıdır. Türkiye’nin tuz deposu Tuz Gölü, en büyük tatlı su gölü Beyşehir, Eber, Akşehir ve daha birçoğunu ya kurutuyoruz, ya kirleterek kullanılamaz hale getiriyoruz. Kaybetmek üzere olduklarımızın bunlarla sınırlı olmadığını tahmin etmekte zor değil. Ülkemizin su zengini bir ülke olmadığı, uluslararası ölçütlere göre su sıkıntısı çeken ülkeler arasında değerlendirildiği her zaman hatırlanmalıdır. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de suya olan gereksinim her geçen gün artarken, kirlenme ve yanlış kullanım nedeniyle su kaynaklarımız hızla azalmaktadır. Gelecek kuşaklara sürdürülebilir bir yaşam ve gelecek bırakmak için, herkesi sulak alanlardaki kültürel ve biyolojik zenginliğimize ve su kaynaklarımıza sahip çıkmaya çağırıyoruz.

Su kullanımı için herkese öneriler


Bir evde suyun %35’inin banyoda, %30’unun tuvalette, %20’sinin çamaşır ve bulaşık yıkamada, %10’unun mutfakta ve %5’inin de temizlikte kullanıldığını biliyor muydunuz? Yılda yaklaşık 650 ton su harcayan 4 kişilik bir aile, basit önlemlerle ortalama 140 TON tasarruf sağlayabilir.


İşte bizden size bazı öneriler:

• Sebze ve meyveleri elde yıkamak yerine, su dolu bir kapta yıkayın. Böylece, yılda 18 ton su tasarrufu sağlanabilir.

• Bulaşıkları elde değil makinede yıkayın. Böylece, yılda 28 ton su tasarrufu sağlanabilir.

• Dişlerinizi fırçalarken ve tıraş olurken suyu kapatın. Böylece yılda 48 ton su tasarrufu sağlanabilir.

• Duşunuzu daha kısa sürede tamamlayın. Duş süresini 1,5 dakika azaltan 4 kişilik bir aile, yılda 20 ton su tasarrufu sağlayabilir.

• Suyu daha iyi püskürten ekonomik duş başlıklarından kullanmaya özen gösterin. Böylece daha az su ile daha tazyikli duş alabilirsiniz.

• Sifonu gereksiz yere çekmeyin. Herkes sifonu 1 kere az çekerse, yılda ortalama 16 ton su tasarrufu sağlanabilir.

• Sifona 1,5 litrelik su dolu bir şişe yerleştirin. Bu şekilde yılda 2 ton su kurtarabilirsiniz.• Sifon çekildiğinde suyu renklendirsin ve temizlesin diye tuvalete asılan maddeleri kullanmayın. Bunlar kanalizasyona karışarak kirliliğe sebep olur.

• Çamaşır makinenizi ekonomik kullanın. Makineyi tam dolmadan çalıştırmayın. Uzun süreli programları kullanmaktan mümkün olduğunca kaçının. Haftada 1 kez daha az çalışan bir makineyle, yılda 9 ton su tasarrufu sağlanabilir.

• Arabanızı yıkarken hortum yerine kova ve sünger kullanın. Hortumla yıkama, yaklaşık 550 litre su kullanımı demektir.

• Evde bozuk tesisat bırakmayın. Bozuk musluklardan ve tuvaletlerden sızan su, evinizdeki toplam su tüketiminin % 5'i kadardır. Saniyede 1 damla akıtan musluk tamir edilirse, yılda 1 ton su tasarrufu sağlanabilir. Su borularının kaçak yapmadığına emin olun. • Bahçenizi sulamak için, buharlaşmanın az olduğu sabah ya da akşamüstü saatlerini tercih edin.• Suyu kireç ve bakterilerden arıtan filtreler kullanın.

KaynaklarVitra Artema SunuşWWF Türkiye http://www.wwf.org.tr/ Yeşiliz Sayı 3 Mayıs Haziran 2007

Susuzluğa Çözüm Modern Teknoloji!

Kaynak:www.cevreciyiz.com
Yazan:Hatice Dinç SarısoyDoğa DerneğiSulakalanlar Koordinatörü

Bugün evde sular akmıyor. Musluktan birkaç damla aksa da ellerimi yıkasak diye düşünüyoruz. Şansa bakın, açık bırakınca banyodaki musluktan ip gibi ince bir su sürekli geliyor, en alt katta olduğumuz için olsa gerek. Hemen altına bir kova yetiştiriyoruz. Bir gün boyunca o doldukça boşalttığımız kovada biriken su içiliyor, bulaşıklar yıkanıyor, ev temizleniyor. İpince akan suyun doldurduğu beş kova suyun, bunca işimizi görmesine şaşıyoruz.

Yazı susuz geçiren ama alt katta olduğu için şanslı bir evde durum bu. Üst kat komşularımız ise Ankara dışına kaçmış duyduğuma göre.

Bu yaz suyun değerini anladık mı? Zaten biliyorduk diyor konuştuğum arkadaşlarım. Su çok önemli, küresel ısınma da geldi kapımıza dayandı. Bu yüzden önlemler alınmalı. Peki ne gibi önlemler diyorum? Daha çok baraj yapılsın diyorlar… Ama ya asıl sorunumuz barajlardaki suyu doğru kullanamamak ise? Yeni baraj yapmak sorunu çözer mi?

Dünyada en çok baraja sahip ülkelerden biriyiz ama hala susuzuz. On binlerce, yüz binlerce kuyumuz var yine de susuzuz. Belki bu sene musluklarımız susuz kaldı ama son 50 yılda Türkiye’deki sulak alanların yarısı yani Marmara Denizi’nden daha büyük bir yüzölçümüne karşılık gelen doğal sulak alan kayboldu. Nasrettin Hocanın maya çaldığı Akşehir gölü bile kurudu, maya artık çamura çalınıyor. Türkiye’deki tüm göllerin yarısını kurutarak yaptığımız yüzlerce baraja rağmen bu susuzluk, bu kuraklık neden?

Sofraya suyu huni ile taşıyoruz.
Çünkü suyu musluktan sofraya kocaman bir deliği olan bir huniyle taşıyoruz, suyumuz çok ama susayana ulaştıramıyoruz. Sofradaki susuz kalınca deliği kapamak yerine ikinci bir huni daha doldur diyoruz.

Barajlarda topladığımız suyun yarısı barajlardan evimize ya da tarlamıza gelene kadar yolda kaybediliyor. Eski teknoloji borulardaki patlaklar, kayıplar, kaçaklar, buharlaşmalar… Resmi rakamlar gerek içme suyu gerekse sulama suyu getirmede bu kaybın % 50 oranında olduğunu doğruluyor.

Kaldı mı suyun yarısı? Onun da en az yarısını israf ediyoruz. Evde açık kalan, damlayan musluklar, patlak ya da sızdıran borular, suyu aşırı kullanan eski teknoloji makineler ve tabii ki suyu hiç bitmeyecekmiş gibi kullanan bizler. Şehirlere ayrılanın beş katı kadar su götürdüğümüz tarlalarda ise kimi yerlerde suyun %95’ini boşa harcayan dededen kalma sulama yöntemleri.

Bazı rakamlar:
“Ülkemizde sulanan alanların %94’ü, suyu israf eden yüzey sulama metotları (karık, tava ve salma) ile yapılmakta. Oysa yüzey sulama yöntemi yerine basınçlı sulama sistemlerinin kullanılması ile tarımsal sulama için kullanılan sudan tüm ürünlerde en az % 50 oranında tasarruf sağlanabilmekte.”

%50 tasarruf sağlanması 340 adet Ömerli Barajı ya da 12000 adet Çubuk I ya da 5 adet Keban Barajı hacminde suyun ülkemize geri kazandırılması anlamına geliyor!

Evlerde ise daha az su ile ihtiyaçlarımızı karşılayan çamaşır ve bulaşık makineleri, yeni tasarım duş başlıkları, sifonlar, musluklar harikalar yaratıyor. Kalabalık alanlarda, kamu tuvaletlerinde fotoselli musluk ve sifonların hem kullanımı kolay, hem hijyen sağlıyor hem de tek damla suyu boşa akıtmıyor.

Modern teknoloji ilk bakışta pahalı gibi görünse de gerçekte çok kısa zamanda maliyetini çıkarıp daha ucuza geliyor. Alternatifi olarak önerilen yeni barajlar ise bu önlemler alınmadan çözüm olmadığı gibi ateş pahası. Üstelik bir barajın planlandığı maliyetinin en az 5-10 katına tamamlanabildiği de dünya çapında bilinen bir gerçek.

Siz olsanız bu kayıpları durdurarak eleği değiştirmek yerine musluğu daha çok mu açarsınız? Hele modern sulama sistemleri daha ucuz, daha uzun vadeli ve daha çevre dostu ise?

26 Ağustos 2008 Salı

Klima bağımlılığını herkes yenebilir!


Şu sıcak yaz günlerinde çoğumuz klimalara bağımlı hale geliyoruz, ama ne yazık ki serin havanın da bir bedeli var. Yaz aylarında verilere göre sadece ABD'de kullanılan bütün enerjinin yarısı klimaları çalıştırmaya gidiyor ve her sene klima bağımlılığı 100 milyon ton karbon dioxide atılımına sebep oluyor. Belki de kendi iyiliğimiz için biraz fazla serinleniyoruz...

Ama bunları durdurmak için sizler de birşeyler yapabilirsiniz!
  • Yaz sıcaklığı biraz düşmeye başladığında, klimanızı dışardaki günün en yüksek sıcaklığından 10 F daha düşük yapmaya çalışın. Böylelikle 72 F den sonra yükseltilmiş her derece için yüzde 3 enerji tasarrufu yaparsınız.

  • Mümkünse vantilatör çalıştırmak en iyisidir.

  • En sıçak ve güneşli günlerde perdeleri yada varsa panjurları kapatmak fark yaratır.

Kaynak: The Green Guide

25 Ağustos 2008 Pazartesi

Bazı ECO-Tatil önerileri




Tatile çıkarken gezegenimizi de düşünmeyi unutmayın! Gezegenimizi fazla yormayan tatil alternatiflerinin çevremize katkısı olduğu gibi oldukça ekonomik olabileceğini de eklememiz gerek. Aşağıdaki alternatifleri deneyerek kendinize sene içinde belki tekrar tatile çıkma imkanı bulabilirsiniz.



  • Tek bir yerde yer değiştirmeden tatil yapmak yerine birden fazla yere seyahat etmeye çalışın. Tek bir lokasyonda tatili geçirmek sizi yavaşlatabilir. Tatil programınıza mümkün olduğunca çok değişiklikler getirmeye çalışın. Bu seçim aynı zamanda daha az bilgisayar, telefon, TV vs. kullanımından size daha çok enerji tasarrufu getitirir.
  • Mümkün olduğunca toplu taşıma araçları, bisiklet ve tabi ki yürüyüşü tercih edin.
  • Yerel konaklama alternatiflerinin büyük tesisler tarafından tehlike altında olduğu şu sıralar, onları korumak adına yerel yapıları tercih edin.
  • Evde, otelde, arabada vs. mecbur kalmadıkça klima kullanmayın.
  • Hafif organik ve yerel tatları keşfedin.
  • Hatırlatmaya gerek yok; kamp, piknik vs. gibi yerlerde aman ateşe dikkat!





Bazı Yeşil Alışveriş Kuralları


KOZMETIKte dikkat etmeniz gereken 12 tehlikeli kimyasal:


Antibakteriyeller
Kömür katranı renkleri: FD&C Blue 1, Green 3
Dietanolamin (DEA)
1,4-Dioksan
Formaldehit (diazolidinyl urea, imidazolidinyl urea and qualterniumcompunds)
Ftalat içeren kokular
Kurşun ve Cıva
Nanopartiküller
Metil-, propil-, butil-, isobutil-, köklü kimyasallar
Petrol ürünleri
Para Fenilen diamin (PPD)
Hidrokinon

OYUNCAKlar da tehlikeli olabilir

Tercih edilmesi gereken maddeler:
· Organik, ham pamul, yün
· Masif-yarı bitmiş tahta
· PVC içermeyen oyuncaklar: örn. Lego, Chicco, Early Start...

Kaçınılması gereken maddeler:
PVC plastik
Pillerdeki cıva
Metal oyuncak ve takılardaki kurşun
Güvesavar kumaş

Aşağıdaki MEYVE-SEBZElerin ORGANİK olanlarını tüketin:
Tarım ilacına en fazla maruz kalan ürünler:
Şeftali
Elma
Çilek
Armut
Nektar
Ispanak
Patates
Kereviz
Acı biber
Dolmalık biber

GÜNEŞ KREMİ alırken bu kimyasallardan kaçının:
Homosalate
Oktinoksat (Octyl-methoxycinnamate)
Padimate-0
Parsol 1789
Parabens
Böcel uzaklaştırıcı (DEET)
PABA
Benzofenon-3

YATAK-YORGAN alırken...
Kaçınılması gereken maddeler:

Neme-lekeye karşı işlem görmüş malzemeler; PFOA (Teflon)
Sentetik Malzemeler (hipoalerjenik hav)

Tercih edilmesi gereken maddeler (Şilte)
Yün kılıflar
Organik pamuk ve sentetik olmayan lateks dolgular
*Hem dolguda hem de kılıfta organik pamuk kullanılıyorsa doktorunuza başvurun
*Şiltelerin üretim tarihini kontrol edin. 2005’ten önce üretilenler PBDE içerebilir.

Tercih edilmesi gereken maddeler (Yastık)
Kapok
Karabuğday kabuğu
Sentetik olmayan lateks
Ham yün
Organik pamuk
*Kapok: tropikal bir ağaçtan elde edilen pamuğa benzer madde.

Kaynak: National Geographic Green Guide